.. Severim yağmur altında yıkanmayı. Tıpkı yıldızsız, kapkaranlık gecelerde, mavilerin içinde oynaşan deniz kızları gibi.. Caddelere uzanır, su birikintilerine basmadan geçerim toprak kokusu yayıldığında çıplak ağaçlara doğru. Evine yollanmış bir iki insana takılırım; bir kör yaprağın sararıp solmuş, ağlamaklı bedenine.. Bazen hızla bir araba geçer yoldan. Saklanırım.. Yağmurun kalbini kırar tekerlek izleri; içim cızlar.. Sonra bir sarhoş, romantik aşığın elinde, yapraklarından yoksun bir gülün dalına tutunurum; yeşili ne yeşil, kırmızısı silinip gitmiş ayrılığın kaleminde.. .. Yağmurun gözyaşlarıyla yıkanmış sokaklar hep bir başka görünür gözüme. Sanki güneşli günlerde bir sürü çocuğun çığlık çığlığa top oynadığı bu sokak değildir. Sanki elma şekerleriyle dolu sepetiyle yaşlı amcanın, titrek ve yorgun sesiyle al yanaklı, kiraz dudaklı dilberleri pencerelere döktüğü; kocakarıların her çamaşır gününde çürük bir ip uğruna saç saça kavga ettikleri yer bu sokak değildir... Birkaç damla gözyaşı herşeyi silip süpürdüğü gibi, tüm anılarımı da alır götürür sokakların gözü yaşlı zamanlarında. Geriye yalnızlığa aşık, ıslak taşlarıyla bir sokak bırakır.. .. Zaman olur, bir şarkı söylerim güneşten kalma.. Bir şarkı söylerim uzaklara uzanıp ıslak caddelerden.. Üstü başı batmış bir kedi mırıltısıyla uyanırım şarkılı düşlerimden. Bana bakar, yanıma yaklaşır, çevremde dolanır, kıvrılır, okşar, sıyrılır, kaçar avuçlarımdan bir anda. Kuru bulduğu bir köşede sıvışır uykusuna doğru. İçten içe bir şarkı söyler sanki.. Sokak lambasının su birikintilerinden yansıyan ışığı, senelerin anıları gibi kalır bir köşede.. Arnavut kaldırımı sokakların gözü yaşlı akşamlarında, yedi tepeli şehrin sokakları dile gelir bakışlarımda. Sanki birkaç dakika durup da dinlesem, yılların anılarını fısıldayacak olur karanlık sokaklar. Öylece üzerlerine basıp gitsem, kırılacaklar sanırım her seferinde. Bu yüzdendir yağmurun gözü yaşlı gecelerinde sokakları arşınlamam.. Nasıl bir fırsat bulsam da dile getirsem diye canlanacak gibi duran arnavut kaldırımı sokakları, durur, düşünürüm her adımda. Kulağımı kabartır, sessizlikteki fısıltılarını duymaya çalışırım.. Kimse bilmez, nasıl onca dedikodu dolanır bu sokaklarda kulaktan kulağa.. Islak akşamlarda caddeler, sokaklara hiç mi hiç benzemez. Daha bir ağırbaşlı, daha bir heybetlidir onlar arnavut kaldırımı sokaklardan. Yanlarına yaklaşmaya geldi mi, suskunluğa dost olur, en beyefendi görünümlerini takınırlar. Gözlerini üzerime diker, uzaklaşana dek ses çıkarmazlar.. Ne zaman ki çok uzaklarda yokolur karanlığım, işte o zaman yeniden koyulaşır sohbetler. Yağmur dokundukça üzerlerine usulca, daha da keyiflenir, daha bir konuşkan olurlar. Yeni anılara, yaşanacaklara, akıp giden zamanın kollarına yer açılır arnavut kaldırımı caddelerin sonbahar karanlığında.. Bazen olmaz mı, kolkola girmiş, birbirine sokulmuş sevgililer geçer arnavut kaldırımı yolların üzerinden. Yollar bir başka olur sevgililerin huzurunda. Bir düğün hazırlığındaymışcasına süslenir arnavut kaldırımı yollar; güzelliklerini takınır en heybetli caddeler bile böyle zamanlarda.. Sevgililerden küçük bir gülümseme, tatlı bir bakış yeter onları memnun etmeye. Mutluluk, sevgililerin dudaklarından arnavut kaldırımı yollara bulaşır, dağılır, çözülür, akar gecenin içine.. Zaman olur, sevdicekten uzakta, bir güle sarılmış, dağınık bir adam geçer arnavut kaldırımı yollardan.. Suskunluk yeniden dost olur arnavut kaldırımı yollara böyle zamanlarda; yalnızca kulak verirler özlemlerin kucağındaki adamın yüreğine. Terkedilmiş sevgiler, umut etmekten bıkmış umutlar yankılanır caddelerde, sokaklarda.. Gülün solmuş rengi canlanır, her gözyaşı damlasıyla dirilir.. Mutluluk dağılır yeniden sokakların, caddelerin üzerine. Sevgiliye akar gider puslu akşamların bakışlarında.. Saatler geçer, yağmurun hüznü bitmek bilmez. Bir umut durağında, gökyüzünün özlediği yıldızlar görünür gibi olur. Usulca dağılır hüzün; yerini ışıkları sönmeye yüz tutmuş deniz yıldızlarına bırakır... Ayaz çöker çıplak dalların, solmuş güllerin, uykusunda üşümüş kedilerin ve sarhoş aşıkların üzerine. Ağırdan kaçmaya başlar karanlık. Avuçlarında gizlediği bir tutam ışığı uzak tepelerin ardına bırakır... Meraklı bir sabah kelebeği kanatlanır ve tepelerin üzerinden çocuksu bir sel gibi akar günün ilk ışıkları arnavut kaldırımı yolların üzerine.. .. Bir yerlerde, çok uzaklarda bir yerlerde toprak uyanırken düşlü uykusundan, arnavut kaldırımı yollar, gecenin kollarında bıraktıkları fısıltıların huzurunda yorgun düşer, uykuya dost olurlar.. Geriye yalnızca üzerlerine konmuş yağmurun son gözyaşlarıyla, gelişi bilinmez, yaşanılası yılların anıları kalır..